Tour de France olarak bilinen kısaca “Tour” denilen güzel yarışın 2016 sürümü olan Fransa Bisiklet Turu 2016 geride kaldı. Yarış, heyecanlı seyretti. Her ne kadar Velespitim ekibi olarak İtalya Bisiklet Turu 2016 için yazdığımız sıklıkta yazı yazmasak da yarışı oldukça yakından takip ettik. [(Yakınlık dediysek bilgisayar ekranına olan yakınlıktır kast olunan :)] Yoksa maalesef bizzat gidip Fransa’da takip edebilecek durumda değiliz. Biz de isteriz saçma sapan kılıkta giyinip tırmanış etaplarında koşarken Christopher (nam-ı diğer Chris) Froome’dan yumruk yemek, biz de isteriz yağış altında kalıp zatürre tehdidini göze alarak 3 dakikalık geçiş için 10 saat beklemek bir yerlerde. Ama bu işkenceleri çekebilmek için ya efrad-aile cenahından yeterli servetin zuhur etmiş olması icap eder ya da sponsor bulmanız gerekir. Günümüzde “babadan zengin olmak” kavramı oldukça olumsuz anlamlar ihtiva ettiğinden dolayı kişi ya da kişileri zan altında bırakmamak için bu kavramı kullanmak yerine “efrad-aile cenahından yeterli servetin zuhur etmiş olması” tanımını kullanmak istedik.
Hayat, maalesef kader çizgisi görmezden gelindiği zaman insanlara sıkça adaletsiz davrandığı izlenimini bırakır. Fransa Bisiklet Turu 2016’ya baktığımızda Chris Froome’un organizasyon hatası yüzünden kaza yapışı, kahramanca koşuşu, Tour de France Organizasyonu’nun kaza dolayısıyla Froome’un zaman kaybını silmesi akıllarda kaldı. Yarış boyunca muhteşem bir Team Sky ve muhteşem bir Froome izledik burası bir gerçek. Froome kazadan dolayı zaman kaybetseydi gerçekten haksızlık olurdu işin bu kısmı da doğru. Peki dış faktörler yüzünden kaza yapan ve zaman kaybeden tek bisikletçi Froome’um mu olacaktı? Bu konuda kimsenin alnı ak bir şekilde Froome’u savunabileceğine inanmıyoruz. Bu tarz kazalara karışan ve zaman konusunda tolere edilmeyen binlerce bisikletçi vardır bu zamana kadar. Tour de France’da Romain Bardet (AG2R)’denin arkasından gelerek podyuma 3. olarak çıkan Nairo Quintana’a da oldukça başarılı bir yarış geçirdi. Bir tek mobil yardım aracı olarak servis veren motorun arkasındaki jantlara tutunarak tırmanmasaydı daha iyiydi diyebiliriz. Arabadan suluk alırken vs. araçlardan biraz güç almak neyse de bir motorun arkasından tutunarak yokuş çıkmak Kolombiya’nın varoşlarından çıkıp gelmiş “saf yetenek” olarak tanımlanabilecek yarışmacıya yakışmadı.
Bisiklet sporu, hayata geniş çerçevede veya izafi bakılmadığı zaman adaletsiz bir spor izlenimi bırakır. Bu yazıda sıkça “adaletsizlik” kavramına değindik. Çünkü bisiklet sporu bizatihi adaletsizdir. Hele ki mevz-u bahis ülkemiz ise “bisiklet” kavramının kendisi adaletsizdir. Afrika’ya ya da şartların daha zor olduğu ülkelere gittikçe bu adaletsizlik giderek artar. Hollada’dada bisiklet hayatın ta kendisiyken bizde yaşamın adaletsiz yüzüdür. Bisikleti seven birisi iyi bir bisiklete binmek ister. Bunun için ya “babadan zengin olmak” ya da çalışıp didinmek gerekir. İkisi de toplumun denklemlerini sarsan, yer yer kara yüzünü ortaya çıkaran kavramlardır. Özellikle “çalışıp didinme” kısmı. Mesele bisiklete binmek isteyen ve aileden ekonomik desteği olmayan küçücük bir çocuksa “çalış, kendin al” mantığı giderek gözünüzü bir şeylere kapatmaya zorlayabilir sizleri. İlk bisikletini babasının (aile kavramının sembolü manasında) parasıyla alan birisi kolay kolay aile servetiyle bir yerlere gelenleri eleştiremez ve ilk bisikletini çalışıp didinerek borç harç alanların adaletsizlik namına diyecekleri bir çift laf hep olur. Bisikletin bu yüzü kafası maddenin ötesinde çalışmayan yüzeysel reflekslerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Ortaya bir slogan atılır ve şakşakcılar beklenir: 1000 çocuğa bisiklet hediye ediyoruz! Bu bin çocuk neye göre belirlenir hiçbir zaman anlaşılmaz. O bin çocuktan birine komşu, bisikleti olmayan ve bisiklet isteyen bir çocukla belki yeterli bir empati kurulabilirse tüm sözde bisiklet sporunun yayılması için çalışanlarının ve onların avanelerin ne kadar boşa kürek çektiği ortaya çıkacaktır. Bazı şeyleri açık açık söylemenin zamanı geldi aslında. Oraya buraya bisiklet hediye edenlerin çocukları bisikletle buluşturmak kadar safça bir hayalleri mevcut değil. Hediye bisiklet kavramının ortaya çıkmasının altında tek bir soru vardır: Kim, bize niye sponsor olsun? Hadi tüm bunlar bizim zannımız ve kötü niyetimiz olsun. Tek amaç bu ülkenin geleceği olan yavrucakları bisikletle buluşturmak olsun. Adalet peyder pey böyle mi sağlanacak? İşte bu aptallık yukarıda “maddenin ötesinde çalışmayan yüzeysel refleks” olarak tanımladığımız zihniyetin zuhur etmesinden öte bir şey değildir. On kişi olan bir ortamda çilekli bir pastayı milimetrik bir şekilde 10’a bölerek adalet getiremezsiniz. Adalet, kişilerin istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkan gerçeğin kendisidir.
İşte bu yüzden Froome’un kayrılmasına ya da Quintana’nın tutunarak yokuş çıkmasına rağmen Tour de France gözümüzde değerini kaybetmedi. Bu bakış açısından dolayı Team Sky’ın çılgın bütçesinin denklemleri bozacağından hiç korkmadık ve Team Sky’ın olağanüstü performansları heyecanla izliyoruz. Çünkü bisiklet sporunun içinde ne problem varsa, hayattaki gerçek problemlerin birer yansıması sadece. Biz bazı düşünceleri yargıladık belki ama İyiyi görmeye çalışmak ve olumsuzlukların düzeleceğine inanmak, yargılamaktan kaçınarak yarışları izlemek hepimize iyi gelecektir 🙂